EMEL BİLENOĞLU YAZDI, ANNEYİZ KADINIZ
Emel BİLENOĞLU
Küçük bir kız çocuğu …. Sesini duyabiliyormusunuz?
Duyamazsınız , o iki eliyle tepesinde patlayan bombaların sesini duymamak için kulaklarını kapatıyor çünkü . Çaresizce orada öylece bekliyor .
Tarih sayfalarının tozlu satırları kanlı savaşlarla sayısız insanın büyük acılar çekerek yok oluşunu anlatır. Başka başka dinlere inanan , farklı mezheplerden olan , ya da gözünün üzerinde kaşı var diye insanoğlunun birbirine yaptığı zulmün çeşitliliği ve yaratıcılığı bugünlerde bile en cevval senaristleri kıskandıracak kadar geniş bir yelpazeye sahip olabilir . Bu kaosun içinde en çok zedelenen , zararın büyük tarafından pay alanlar ise çocuklardır . Ne kötüdür ki bu yaşanan köklü acıların sebebi ise yine bir gurup insanın kendi çocukları İçin daha refah bir hayat planlamasıyla alakalıdır .
Gana’da bir maden ocağında nasır tutmuş küçük elleriyle bir çuval toprağı sırtlayan küçük bir çocuk . Çıkarttığı bu değerli taşlardan yapılan bir elmas kolyeyi yada bir pırlanta yüzüğü hayatı boyunca hiç görmemiş , aslında kendi küçük dünyasından başka hiçbirşey görememiş . Hayatı o çuvalı madenden alıp işleneceği alana kadar taşımaktan ibaret .
Küçük bir kız çocuğu …. Sesini duyabiliyormusunuz? Duyamazsınız , o iki eliyle tepesinde patlayan bombaların sesini duymamak için kulaklarını kapatıyor çünkü . Çaresizce orada öylece bekliyor .
Başka , bambaşka bir köşesinde dünyanın bir kız çocuğu daha var , henüz oyuncak bebeğiyle oynama yaşındayken hiç tanımadığı bir adam tarafından eş olarak seçilebiliyor , bir eşya gibi alınıp satılabiliyor . İşin kalbe zarar tarafı bu ticaretin sonunda bazen de ölebiliyor ama bu ölümleri kimse bilmiyor , failler hep meçhul , failler hep madur oluyor ..
Tamda kadınlar gününün kutlanacağı bu ayda nereden çıktı şimdi bu savaş , taciz , istismar , çocuk işçi diye düşünmeyin . Anneyiz , kadınız içimize dokunuyor , canımızı yakıyor.
Bilirsiniz , korku çocukluğu öldürür . Büyürsünüz istemeden , erkenden . Savaşlar , derin acılar , hayatın çocukları sürdüğü dik yokuşlar erken olgunlaştırır çocukları . Savaşı görmüş çocukları dinledim ben mesela , hemde öyle çok geçmişlerde değil yakın bir zamanda . Önce uzun uzun evlerinin gözünün önünde nasıl yok olduğunu ve o yok olan evin içinde kaybolan ailesini nasıl aradığını anlattı . İri kahverengi gözleri uzaklara daldı , sonra derin çığlıklar attı susmaları . Kaçamazsın abla dedi savaştan , sığınamazsın bir yerlere . Uzun bir süre durdu, belliydi düşünceleri tek suçu seçemediği bir kaderi yaşıyor olmasıydı .
Tabi bunca acının içinden bir de karlı çıkan orkestra şefleri var yaşadığımız dünyada . Dedik ya lafın başında , çokta masum , çokta inandırıcı sebepleri var bu arkadaşların . Nedense tarihin tozlu sayfalarında pek isimleri geçmez onların . Onlar bize önce silahlar satıp sudan sebeplerle savaşlar çıkarttırırlar , sonra yıkılan şehirleri dizayn etmek için birbirleriyle yarışırlar . Bizi önce hasta ederler sonra ilaç satıp para kazanırlar , onlar bizim oğullarımız savaşlarda ölüp giderken kendi oğullarını güvenli bir ülkede, en iyi okullarda okuturlar . En acısı o küçücük nasırlı ellerin çıkarttığı elmaslar, bir başka dünyada şişirilmiş hayatların yine sırf çarkı döndürelim diye uydurulmuş bir gününde, renkli kutularla belki de bir gün anne olacak bir kadına hediye edilmesidir .
Konuşulacak , anlatılacak , yazılıp çizilecek ne çok şey var ! Dünya .. henüz birçok noktasına ayak bile basamadığımız kadar büyük bir gezegen , ve bizler kendimizi hiç olmadığımız kadar önemli zannediyoruz . Aslında hiçbir zaman sahip olamayacağımız bu koskoca evrenin efendisi olduğumuzu düşünüyoruz , komik olan en güçlü olduğumuzu ıspatlamaya çalışırken kendi ırkımızı yokediyoruz . Öyleyse konuşup geçmelerden , uzun uzun toplantılar yapıp dönüp yine aynı hayatları yaşamaktan , birbirimize ‘ ah canım ne hoş bir konuşma yaptın ‘ demelerden vazgeçip birşeyler yapalım ! Şimdi , bugün , hemen .