YALNIZLIK
“Yalnızlık” tek kelime; söylenmesi kolay, yaşanması zordur…
“Öyle yalnız hisseder ki insan bazen kendini. Ne sesinden anlayan vardır, ne de sessizliğinden”
“Yalnızlık Allah’a mahsustur” derdi büyüklerimiz. Oysa doğarken yalnız değil miydi insan?
Anlaşılamamaktan korktuğumuz için mi tercih ederiz yalnızlığı, yoksa mecburiyetler midir yalnız kalmamıza sebep?
Peki; yalnızlık tek başına kalmak mıdır? Etrafındaki onca insana rağmen hissettiğimiz o acıtan duygu da dahil midir yalnızlığa?
Yalnızlık mı, yoksa yalnızlığa alışmak mı daha yürek burkar?
Yalnızlık oldukça karanlık ve bir o kadar da derin bir kavram. Kimileri için güvensizlik, değersizlik, kendini yok etmek gibi algılansa da, kimilerine göre de imrendiricidir.
Yalnızlığın garip bir döngüsü vardır. Çok yüzlüdür, çok köşelidir, çok bilinmeyenli bir denklemdir.
Bir eşiti vardır elbette. Bulan var mıdır bilmem ama zordur, çetindir…
Korkutur önce Suskunluğunla birlikte; kendi ekseninde dönersin, dönersin, dönersin. Sonra soluk almayı öğrenirsin yalnızlığınla. Peşini, sindirimli alışkanlıklara bırakır. Ve beklenen son; kabulleniş…
İnsanların en büyük korkularından biri yalnız vedalaşmaktır hayatla. Tek olarak geldiğimiz bu hayattan, tek olarak gideceğimiz buz gibi gerçek iken, korkarız nedense yalnız ölmekten. Öyle sanıyorum ki yapmamız gereken, sakince susmak ve bu değişmez gerçek aynasına kabullenerek bakmak.
Evet insan sosyal bir varlıktır. Sosyalleşmek, beşeri ilişkiler kurmak ve etkileşim içinde olmak ister. Tıpkı temel ihtiyaçlarımız olan; beslenme, barınma gibi. Akıp giden hayat döngüsünde, insanın insana ihtiyacı vardır elbette. Ve fakat bu ihtiyaç bağımlılık halini almış ise, bir fobiye dönüşür yalnız kalma düşüncesi.
Deneyimlemektir yalnızlık…
Kendi içinde kırılmak, dökülmek, dağılmak ve ha bi gayret deyip toparlanmak. İki keskin ucu vardır yalnızlığın. Ya yaratıcılık kazandırır bize yada psikolojik sorunlar getirir. Bazı insanlar, hep karanlığa aittir mesela ve bazı insanlar hep yalnızlığın sevgilisi olmuştur. İşte asıl tercih burada başlar. Ya dibe çekeriz kendimizi, kendimize acıyarak yada yaratıcı tarafımızı ortaya çıkartarak gururlanırız kendimizle, aynadaki kendimizin alnını öperek…
Bu yazı nereye gidiyor inanın ben de bilmiyorum. Bildiğim yalnızlık üzerine daha uzuuun uzun yazılabileceği. Fakat bana ayrılan köşeye bu kadarı sığdı:)
Velhasıl kelam; önemli olan yalnızlığı niçin ve nasıl yaşadığımız, nasıl karşıladığımızdır. Yalnızlığa nasıl baktığımızdır. Yalnızlık felaket değildir
Kimin yanında yalnızsan, o senin felaketindir.
Ve şunu da eklemek isterim ki; her durumda, içimizdeki çocuğa sarılmayı öğrenmiş isek asla yalnız değiliz…
Şimdi yanlızca gökyüzünü izleyerek bir düşünün.
Kendinizi yalnızlaştırmayın ama gerektiğinde yalnız kalın.
Sevgi ile kalın, aşk ile kalın, hoş kalın…❤
Birgül Yedibela