“OLMAK YA DA OLMAMAK” BÜTÜN MESELE BU
İnsanların nitelikleri, değerleri, kıymetleri, dereceleri, buna bağlı olarak sahip olmaları gereken ekonomik ve sosyal hayatları hak ettikleri bir norm çerçevesinde belirlenmelidir.
Bu durum ancak, insanların layık oldukları görevlere atanmaları, işin altından kalkabilecek yetenekteki insanların hizmete çağırılmalarıyla mümkündür.
Tanıdık, hemşeri, partizan gibi sadece “bizim taraf”ın özelliklerini taşıyanlar hiç de bilmedikleri, anlamadıkları, layık olmadıkları işe getiriliyorlarsa, bu kutuplaşmayı doğurur. İste orada tarafsız olanlar bertaraf olur. Bu durum da en çok bizim ülkemizde yaşanmaktadır.
Kutuplaşmayı doğuran sebepler ise;
Egemen güçlerin resmi addettikleri ideolojiyi dayatmakta ısrar etmesi yüzünden yaşanmaktadır. İfade özgürlüğüne, din ve vicdan özgürlüğüne, temel insan haklarına şu ya da bu sebeple zincir vurulmasıyla kutuplaşma yaratılmaktadır.
Demokrasinin üçayağından biri olan yargı, ideolojik kararlar ile demokrasiyi öldürdüğü, milletin ifade özgürlüğüne ve yaşam tarzlarına ayar vermeye çalıştığı için toplumda kutuplaşma doğmaktadır.
Sözüm ona hukukun üstünlüğünün esas olduğu memleketimizde evrensel hukuk ilkeleri değil, iktidardaki siyasetçilerle değişkenlik gösteren, Atatürkçü değerler, Cumhuriyet değerleri, Milliyetçi değerler, İnanç değerleri, milli birlik ve beraberliğimiz adına ideolojik ve muğlak, kullananların baskı oluşturabilmek için istedikleri gibi eğip bükebileceği kavramlar esas alındığı için kutuplaşma vardır.
Zaten taraflı olan ve adil olmayan yasalar “gerektiği zaman “ hukuk sisteminin en tepesindeki kurum ve kişiler tarafından ayaklar altına alınabileceği, yasa ve hukuk tanımamazlık kutuplaşmayı doğurmaktadır.
Hukuksuzluğun, toplumda tabanının oluşturmak isteyenlerin müracaat ettikleri sistemin adı ise “algı mühendisliği” dir.
Algı Mühendisliği 21. yy’ın en fazla prim yapan mühendislik koludur.
Kitle iletişim araçlarının bu denli hayatın her alanına girdiği bir zamanda bu yolla nice yalanlar hakikat, nice doğrular da yalan olarak pazarlanabilir. Bu en aşağılık mühendislik kolunun bir numaralı müşterisi siyaset ve siyasetçilerdir.
Algı gerçektir, önermesinden hareketle yapılan iştir. Nesneyi ya da olguyu iyi allayıp pullarsan alıcının algısı değişir dolayısıyla gerçeği de değişir. Olayın bilinen fen bilimleri mühendislikleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu bildiğin pazarlama taktiğidir.
“Algı yönetimi” insanların tutumlarını ve tarafsız düşünme yeteneklerini etkilemek için girişilen her türlü eylemi kapsar ve kamu diplomasisi, psikolojik operasyonlar, kamu bilgilendirme, aldatma ve gizli eylem faaliyetlerinden oluşur.
Ortak değer ve kazanımlardan gün geçtikçe uzaklaşan ülkemizde yaşanan tam da budur. Olaylara ve vakalara artık “oh oldu!” veya “vah oldu!” diye iki ayrı pencereden bakıyoruz.
Devletin ekonomik nimetlerinden yararlanan iktidara yakın kitle ile mevcut yönetime muhalif olduğundan üvey evlat muamelesi gören kitle arasındaki uçurum gün geçtikçe büyümektedir.
Günü kurtarmak adına yürütülen ve başarılı sonuçlar doğuran, mevcut siyasetin devamlılığı ve tabanlarını konsolide edebilmek için yaratılmaya çalışılan milliyetçilik, yarınların Türkiye’sinde birlikte yaşanılabilirlik şansını yok etmektedir.
Bütün bu yaşananlar neticesinde, yürütülen siyasi politikalardan sadece rahatsızlık duyan “kabullenmiş” olarak adlettiğimiz suskun yığınlara dönüşmüş durumundayız.
“ Kabullenmişlik” Hayatınızda rahatsızlık duyduğunuz şeylerin iyileşeceğine/değişeceğine ya da bunları iyileştirebileceğinize olan inancınız tükendiğinde, itiraz etmeye gücünüz olmadığında ya da itiraz etmenin sizi yormaktan başka bir şeye yaramadığı duygusuna ittiren düşüncenin adıdır.
Anti demokratik yönetimlerde istenen dip nokta tam da budur. Yaratılan bu duygu, kötüyü daha da kötüleştiren, çirkini daha da çirkinleştiren, tüm olumsuzlukları daha da olumsuzlaştıran bir zayıflık yaratmaktadır.
Kabulleniş çoğu zaman ikiyüzlülükle eş anlamlıdır. Noksanlığı bilip de yokmuş gibi davranmaya çalışmak insandaki riyakarlığı doğurur. Eksiği gidermek, yanlış gideni bilip kendi iç kabuğuna çekilmeyi seçip savaşmamak, mücadele etmemek büsbütün riyakarlıktır.
Algı mühendislikleri, algı yönetimi ile bir asrı tamamlamak üzere olan ülkemiz 16 Nisan’da ülkenin bu günü ve yarınları adına bir karar verme sınavından geçecektir.
Şimdiye değin günü kurtarmak adına vermiş olduğunuz bütün kararları bir kenara bırakarak, kabullenmeniz gereken tek gerçek, bugün sadece emanetçisi olduğumuz ve gelecek kuşaklara yaşanılır bir Türkiye ve Dünya bırakma görevidir.
Birey olarak hepimizin, bütün bu yaşanan ve yaşatılmak istenen ayrıştırıcı politikalara bir dur demek adına, harekete geçmekten başka şansımız yoktur. Var olma nedeninizi sorgulamalı ve anlam katmalısınız. Boşuna ve boşlukta yaşamaktansa, bedeller verilmiş onurlu bir yaşam arasındaki tercih size kalmıştır.